NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
238 - (648) حدثنا
خلف بن هشام.
حدثنا حماد بن
زيد. ح قال وحدثني
أبو الربيع
الزهراني
وأبو كامل
الجحدري.
قالا: حدثنا
حماد عن أبي
عمران
الجوني، عن عبدالله
بن الصامت، عن
أبي ذر؛ قال:
قال
لي رسول الله
صلى الله عليه
وسلم "كيف أنت إذا
كانت عليك
أمراء يؤخرون
الصلاة عن
وقتها، أو
يميتون
الصلاة عن
وقتها؟" قال
قلت: فما تأمرني؟
قال "صل
الصلاة
لوقتها. فإن
أدركتها معهم
فصل. فإنها لك
نافلة". ولم
يذكر خلف: عن
وقتها.
{238}
Bize Halef b. Hîşâm
rivayet etti. (Dediki): Bize Hammâd b. Zeyd rivayet etti. H.
Bana Ebu'r-Rabi'
Ez-Zehrânî ile Ebu Kâmil El-Cahderî de rivayet ettiler. Dedilerki: Bize Hammâd,
Ebu îmrân El-Cevnî'den, o da Abdullah b. Sâmit'den, o da Ebu Zerr'den naklen
rivayet etti. Ebu Zerr şöyle demiş: Bana Resulullah (Sallallahu Aleyhi ye
Sellem) :
«Sana namazı vaktinden
geri bırakan yahut vaktinden (çıkararak) namazı öldüren emirler, âmir olunca
acaba hâlin nice olacak?» buyurdular. Ben:
— Bana ne emir
buyurursun dedim. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Namaz'ı vaktinde kıl!
Eğer ona o emirlerle birlikde yetişirsen tekrar kıl! Çünkü bu senin için nafile
olur.» buyurdu.
Halef: «Vaktinden» sözünü
zikretmedi.
239 - (648) حدثنا
يحيى بن يحيى.
أخبرنا جعفر
بن سليمان عن
أبي عمران
الجوني، عن
عبدالله بن
الصامت، عن أبي
ذر؛ قال:
قال
لي رسول الله
صلى الله عليه
وسلم "يا أبا ذر!
إنه سيكون
بعدي أمراء
يميتون
الصلاة. فصل الصلاة
لوقتها. فإن
صليت لوقتها
كانت لك
نافلة. وإلا
كنت قد أحرزت
صلاتك".
{239}
Bize Yahya b. Yahya
rivayet etti. (Dediki): Bize Ca'ler b. Süleyman, Ebu İmrân El-Cevnî'den, o da
Abdullah b. Sâmit'den, o da Ebu Zerr'den naklen haber verdi. Ebu Zerr şöyle
demiş: Bana Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
«Yâ Ebâ Zerr! Hiç şüphe
yok ki benden sonra namazı öldüren bir lakım emirler gelecekdir. Ama sen namazı
vaktinde kıl! Eğer vakti içinde o namazı (tekrar) kılarsan bu senin için nafile
olmuş olur; tekrar kılamazsan sen namazını ihraz etmiş olursun.» buyurdular.
240 - (648) وحدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا
عبدالله بن
إدريس عن
شعبة، عن أبي
عمران، عن
عبدالله بن الصامت،
عن أبي ذر؛
قال:
إن
خليلي أوصاني
أن أسمع
وأطيع. وإن
كان عبدا مجدع
الأطراف. وأن
أصلي الصلاة
لوقتها. "فإن أدركت
القوم وقد
صلوا كنت قد
أحرزت صلاتك.
وإلا كانت لك
نافلة".
{240}
Bize Ebu Bekir b. Ebî
Şeybe rivayet etti. (Dediki) : Bize Abdullah b. İdrîs, Şu'be'den, o da Ebu
İmrân'dan, o da Abdullah b. Sâmit'den, o da Ebu Zerr'den naklen rivayet etti.
Ebu Zerr şöyle demiş:
Halîlim, bana (başımdaki
âmirim) elleri ayakları kesilmiş bir köle de olsa (onu) dinleyip, kendisine
itaat etmemi ve namazı vaktinde kılmamı tavsiye buyurdu. (Şunu da ilâve etti) :
«Eğer cemaata
namazlarını kıldıkdan sonra yetişirsen, sen namazını ihraz etmiş olursun. Böyle
olmaz da onların namazına yetişirsen bu, senin için bir nafile olur.»
241 - (648) وحدثني
يحيى بن حبيب
الحارثي.
حدثنا خالد بن
الحارث. حدثنا
شعبة عن بديل.
قال: سمعت أبا
العالية يحدث
عن عبدالله بن
الصامت، عن
أبي ذر؛ قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم، وضرب فخذي
"كيف أنت إذا
بقيت في قوم
يؤخرون
الصلاة عن
وقتها؟" قال:
قال: ما تأمر؟
قال "صل
الصلاة لوقتها.
ثم اذهب
لحاجتك. فإن
أقيمت الصلاة
وأنت في
المسجد، فصل".
{241}
Bana Yahya b. Habîb
El-Harisi rivayet etti. (Dediki) : Bize Hâlid b. El- Haris rivayet etti.
(Dediki): Bize Şu'be, Büdeyl'deri rivayet etti. Demişki: Ben Ebu'l-Aliye'yi,
Abdullah b. Sâmit'den, o da Ebu Zerr'den naklen rivayet ederken işittim. Ebu
Zerr şöyle demiş: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) uyluğuma vurarak:
«Namazı vaktinden geri
bırakan bir kavmin içinde kaldığın zaman acep hâlin nasıl olacak?» buyurdu. Ebu
Zerr:
— Sen ne buyurursun?
dedi. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Namazı vaktinde kıl! sonra
işine git! Şayet sen mescidde iken namaza ikaamet getirilirse, sen de kıl!»
buyurdular.
242 - (648) وحدثني
زهير بن حرب.
حدثنا
إسماعيل بن
إبراهيم عن
أيوب، عن أبي
العالية
البراء؛ قال:
أخر
ابن زياد
الصلاة.
فجاءني
عبدالله بن
الصامت.
فألقيت له
كرسيا. فجلس
عليه. فذكرت
له صنيع ابن
زياد. فعض على
شفته وضرب فخذي.
وقال: إني
سألت أبا ذر
كما سألتني.
فضرب فخذي كما
ضربت فخذك.
وقال: إني
سألت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم كما
سألتني. فضرب
فخذي كما ضربت
فخذك وقال "صل
الصلاة
لوقتها. فإن
أدركتك الصلاة
معهم فصل. ولا
تقل: إني قد صليت
فلا أصلي".
{242}
Bana Züheyr b. Harb da
rivayet etti. (Dediki) : Bize İsmail b. İbrâhîm Eyyûb'dan, o da Ebu'l-Aliye
El-Berrâ'dan, naklen rivayet etti. Demişki:
İbni Ziyâd namazı te'hir
etti. Bunun üzerine Abdullah b. Sâmit bana geldi. Kendisine bir sandalye takdim
ettim. Üzerine oturdu. Müteakiben ibni Ziyâd'ın yaptığını ona anlattım.
Dudağını ısırarak uyluğuma vurdu; Ve şunları söyledi: Senin bana sorduğun gibi,
ben de Ebu Zerr'e sordum. Senin uyluğuna vurduğum gibi, o da benim uyluğuma
vurdu ve: Senin bana sorduğun gibi, ben de Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'e sordum, o da senin uyluğuna vurduğum gibi benim uyluğuma vurdu ve:
«Namazı vaktinde kıl!
Eğer sen cemaatla beraberken namaz vakti gelirse yine kıl! Ben bu namazı kıldım
tekrar kılmam deme!» buyurdular
243 - (648) وحدثنا
عاصم بن النضر
التيمي. حدثنا
خالد بن الحارث.
حدثنا شعبة عن
أبي نعامة عن
عبدالله بن
الصامت، عن
أبي ذر؛ قال:
قال
"كيف أنتم" أو
قال "كيف أنت
إذا بقيت في
قوم يؤخرون
الصلاة عن
وقتها. فصل
الصلاة
لوقتها. ثم إن
أقيمت الصلاة فصل
معهم. فإنها
زيادة خير".
{243}
Bize Âsim b. Nadr
Et-Teymî de rivayet etti. (Dediki): Bize Hâlid b. El-Haris rivayet etti,
(Dediki): Bize Şu'be, Ebu Neâme'den, o da Abdullah b. Sânıit'den, o da Ebu
Zerr'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) :
«Namazı vaktinden te'hîr
eden bir kavmin içinde kaldığın vakit acep hâlin (yahut acep hâliniz) ne
olacak? Ama sen namazı vaktinde kıl! Sonra o namaza (tekrar) ikaamet
getirilirse cemaatla beraber yine kıl!i Çünkü namaz hayır ziyâdesidir.» buyurdular.
244 - (648) وحدثني
أبو غسان
المسمعي.
حدثنا معاذ
(وهو ابن هشام)
حدثني أبي عن
مطر، عن أبي
العالية البراء؛
قال قلت
لعبدالله بن
الصامت: نصلي
يوم الجمعة
خلف أمراء،
فيؤخرون
الصلاة. قال
فضرب فخذي
ضربة أوجعتني.
وقال:
سألت
أبا ذر عن ذلك.
فضرب فخذي.
وقال: سألت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم عن ذلك.
فقال "صلوا
الصلاة
لوقتها واجعلوا
صلاتكم معهم
نافلة". قال
وقال عبدالله:
ذكر لي أن نبي
الله صلى الله
عليه وسلم ضرب
فخذ أبي ذر.
{244}
Bana Ebu Gassân El-Mismaî
de rivayet etti. (Dediki): Bize Muâz — ki İbni Hişâm'dir — rivayet etti.
(Dediki) : Bana babam, Matar'dan, o da Ebu'l - Âliye El-Berra'dan naklen
rivayet etti. Şöyle demiş:
Abdullah b. Sâmit'e:
«Biz cum'a günü namazı bir takım emirlerin arkasında kılıyoruz. Onlar da namazı
te'hîr ediyorlar.» dedim. Abdullah uyluğuma öyle bir vurdu ki canımı yaktı ve:
— Ben bu mes'eleyi Ebu
Zerr'e sordum, o da benim uyluğuma vurarak: Ben bu mes'eleyi Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'e sordum da :
«Namazı vaktinde kılın!
Cemaatla beraber kılacağınız namazı da nafile yapın!» buyurdular; dedi.
Abdullah da: «Bana
anlatıldığına göre Nebiyyullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ebu Zerr'in
uyluğuna vurmuş.» demiş.
İzah:
Namazı öldürmekden
murâd: Te'hîr etmek, onu canı çıkmış ceset gibi bırakmakdır. Te'hîr'den murâd
da muhtar olan vaktinde kılmamakdır. Tamâmiyle kılmadan vaktini geçirmek
değildir. Çünkü gelmiş geçmiş ümerâdan nakledilen haberler onların namaz
vaktini geçirmediklerini, ancak namazı muhtar olan vaktinde kılmayıp vaktin
sonuna doğru geciktirdiklerini göstermektedir.
Namazı ihrâz'dan murâd:
onu tahsil etmek ve korumakdır.
«Müceddeü'l-Etraf»
kolları bacakları kesilmiş demekdir. Böyle olan bir köle, kölelerin en kötüsü
ve en kıymetsizidir. Zira insanlar ondan nefret eder. Faydası da hemen hemen
yok gibidir.
Nevevî diyor ki: «Eğer
köleden, müslumanlara nasıl hükümdar olur. Hâlbuki hükümdarlığın şartı hür
olmak, Kureyş kabilesine mensûb bulunmak, elleri ayakları sağlam olmakdır?»
dersen, buna iki vecîhle cevap verilir.
1) Bu şartlar ve daha
başkaları ancak söz sahibi kimselerin seçimi ile imânı ta'yîn edilen kimseler
hakkındadır. Cebren ve kahran milletin başına geçip de zorla imâm olanların
hükmüne gelince: böyleleri hür de olsa, fâsık veya köle de olsa onlara itaat
vâcibdir; mâsiyet olmamak şartı ile verdikleri emirlere muhâlefetde bulunmak
haram olur. Elverir ki müslünıan olsunlar.
2) Bu hadîsde elleri ve
ayaklan kesilmiş kölenin hükümdar olacağından bahsedilmemişdir. Hadîsdeki
köleden murâd, hükümdar tarafından kendisine bir iş görmek veya bir hak almak
gibi bir şey emredilen köle mânasına hamledilmişdir.
Konuşurken bir kimsenin
dizine veya uyluğuna vurmak söylenilene, o kimsenin dikkatini çekmek içindir.